Yemekler ve Çoraplar konuşur mu?


M. Kemal AYÇİÇEK – 28 Mart 2011  

 

 

Nato, Libya’daki operasyonun devralmış, Mesir festivali sona ermiş, japonya’daki Fukuşima nükleer santralinde durum çok vahimmiş,  Suriye’de, Yemen’de “demokrasi” talepleri için kan akıyormuş hiç biri Eminbeyin umurunda değil. O kafasını yemeklere, elbiselere takmış. Bir de annesinin kazmasına babasının sahip çıkmasına takmış kafası çok meşgul.. ama ben biliyorum onun modunu..nerden girersem çözerim onu, anlatır bana tek tek her şeyi biliyorum. Ama onun anlattıklarını burada yazdığımı bilse herhalde bir daha benimle de konuşmaz . Allah’dan bizim eminbey, internet’ten o kadar anlamıyor da ben de sıyırıyorum.

 

Önce şu kazma işi nedir o takıldı kafama.. anne baba yaşlandıkça, belki geçmiş yılların birikimidir, dolmuşluk mudur, sabırsızlık mıdır yoksa tahammülsüzlük mü ne derseniz diyin adına ama kavgalar için bir bahane buluveriyorlarmış. Annesinin bir kazması varmış, babası “sen ne anlarsın kazmadan” diyerek yaşlı eşinin kazmasını sahiplenmiş..odun orağı, dikilen meyve fidanı, pırasa bahçesi her şey ama her şeyde mutlaka tartışmak için bir zemin buluveriyormuş babası..annesini dinlerken, “e anne, sen de babama deki, ‘bu kazma benim’ olsun bitsin diyor ama annesi, “anlamıyor musun, onu da sahipleniyor” diyor annesi..Eminbey, çaresiz başını kaşıyor, bir şey diyemiyor..

 

Annesinin yanında başlıyor anlatmaya, “Anne” diyor, “yemekler, çoraplar, çamaşırlar konuşur mu?”Annesi bön bön bakıyor oğluna, “baban konuşur, onlar konuşmaz” diye cevap veriyor. Dönüyor bu sefer bana, “hıh?” “konuşur mu yemekler, çoraplar, çamaşırlar” diyor. “bilmem ki, olur mu oyle şey” karşılığını veriyorum ama Eminbey, cevaptan emincesine , “konuşur, hem de öyle güzel konuşur ki, bunu bir çok erkek bilir de kadınlar bilmez sadece” diyor. Annesi, o tüm tecrübesine ve bilgeliğine rağmen cevap vermeden dinlemeye koyuluyor, benim gibi. Eminbey, çorapların, yemeklerin nasıl konuştuğunu anlatmaya başlıyor;

 

“Yemekler pişer ve önünüze gelir. Siz yemeğin dibine yanıp yanmadığını anlarsınız. Yemeğin kokusu, size ne kadar piştiğini, lezzeti o yemeğe ne kadar emek verildiğini anlatır. Yıkanan çamaşırlar, aynı şekilde kaç derece de yıkandıklarını size anlatır. Bir çorap düşünün, ayağınıza giydiğinizde ayağınızı sıkıyorsa, yani aşırı sıcak su ile yıkandığını anlatır size. Aynı şekilde pantolon, gömlek, atlet, iç çamaşırı, yünlü iç giysileriniz hep konuşur. Renkleri ile konuşur, çekmeleri ile konuşur, aşırı sıcak su ile yıkanmışlarsa bunları da anlatır. Yoksa çamaşırın, ya da yemeklerin bizim gibi ses çıkararak konuşmaları gerekmez ki. Ama biz konuşmayı sadece bizim gibi ses çıkarmak gibi algılıyoruz. Çiçekler konuşmaz mı, madem onlar konuşmaz biz neden önemli günlerde çiçek alır veririz. O çiçeklerin de anlattıkları var, ve onlarda tıpkı her şey gibi konuşur, sadece onların dilleri farklıdır”

 

Yaşlı annesi baktı, devamı gelecek mi diye. Haklısın der gibi başıyla tasdik etti, yemeklerin ve eşyaların konuşmasına mantığı yattı. Eminbey, o gazla devam etti, “ev kadını, şehirde.. balkona çamaşırını asarken, çarşafı boydan boya asınca o çarşaf alttaki balkona kadar inince konuşmaz mı sanıyorsunuz? Ama onu anlaması gereken, o çamaşırı asan kadındır ama nerde biz de öyle kadınlar? Şu kadın derneklerinin kırsaldan şehre inmiş kadınlara eğitim vermesi lazım, onlar ‘Eşitlik-eşitlik’ diye tutturup, kadın hakları erkeklerine karşı korumaya, sığınma evleri açtırmaya kalkana kadar o kadınlara şehirde akşam gecenin bir yarısı elektrik süpürgesinin çalıştırılmaması gerektiğini, geceleyin çamaşır yıkanmaması gerektiğini, mutfakta ses çıkaracak aletleri çalıştırmamaları gerektiğini anlatıversin. Ailede kavgalar neden oluyor sanıyorsunuz. Adam kalkıp eşine tembihliyor, ‘benim balkonuma inen bir çarşaf görsem ben o çarşafı asana söverim, sende çarşafı balkondan tam boy asma’ diyor ama o kadın, aynı alışkanlığını sürdürüyorsa ne yapsın o adam? Kime ne desin? Adam, evinde iktisat edecek, kullanılmayan elektrikli ev aletlerinin fişini çekin diyor ama o evde o kadın bunlara uymuyorsa o adam kime ne desin? Bir düşünün bakın kendi evinize, anne sen babamın bir kazmaya sahip çıkmasından dolayı onunla dalaşmıyor musun? Söyle bana sana özel bir kazma alayım, ne diye didişiyorsunuz ki?”

 

Belli ki Eminbey, televizyonların etkisinde fazla kalmış, kadınların yürüyüşlerinden etkilenmiş. Hani bazı kadın dernekleri, milletvekilliğinde kota konusunda ısrarcılardı ya, sanırım o görüntülerden etkilenmiş. Belki de şu son dönemlerde medyadaki kadın terörü haberlerinin etkisinde kalmış ama yinede düşüncelerinin yabana atılır tarafı yok bence. Eminbey, aynı zaman da beyaz eşya servisi işi de yaptığı için bir çok ailenin evine ister istemez iş icabı giden biri.. Ama eminbey’i durdurana aşk olsun, konuşmaya başlayınca yanına babası gelse, onun sözünü kesmesi mümkün değil. O devam ediyor, “kadın, 5 kilo çamaşır alan çamaşır makinasına tutmuş evin yorganlarını doldurmuş, tıka basa yıkıyor. Makine durmadan motor yakıyor. Ne yapsın o kadının kocası..kime ne anlatsın, gelip bana anlatıyor. Çünkü ben hiç gitmezsem o eve yılda üç defa gidiyorum. Ya buzdolabı, ya çamaşır makinası mutlaka servislik oluyor. Parayı da kocası ödüyor tabi”

 

Tüm bunları dinlerken, çevrede fındıklar yaprak açmaya başlamış, yeni dünyaların meyveleri görünür hale gelmiş,karşı mahalledeki beyaz ev, yeşile boyanmış,Areklezoğlu mahallesi, kenanes , gugul önümüzde karşımızda Madur dağı karlar altında gözüküyor. Oturduğumuz yer, çok yüksek değil belki ama oldukça seyranlı bir yer ve vadi ayaklarımızın altında. Güzel bir izgaranın ardından  İki demlik çay bitiyor bu arada.Eminbeyden müsaade istiyorum,İşin sadece “hak”, “hukuk” kısmıyla ilgilenen kadın dernekleri, biraz da Eminbey’in anlattığı konularda kampanyalar yapıp, ev kadınlarına eğitim verseler herhalde kavgalar yüzde elli oranında azalır. Sadece kadın cinayetleri değil, tüm katliamlar ve canice olayların son bulması dileklerimle, kalın sağlıcakla.

 

Not: Bu yazım aynı zaman da www.karadenizolay.com , www.kuzeyhaber.com ve Hizmet Gazetesi’nde yayınlanmıştır.(mka

Yorum bırakın