28 Şubat bitmek zorunda


 

M. Kemal AYÇİÇEK -7.Mart.2005

 

Türkiye ne 1997 yılında ne de o dönemdeki gibi bir siyasi istikrarsızlık var.O gün 28 Şubat 1997 yılında Refah  Partisi ve Doğru Yol Partisi’nin ortak iktidarı vardı. Evet Necmettin Erbakan başbakandı ama dönüşümlü bir başbakanlık modeli ile bu iki siyasi parti bir araya gelmişti, o da zaten zorunlu(!) bir gelişti. 28 Şubat’ı doğuran nedenler, salt bir yıldaki Refah Partisi iktidarına dayanmıyordu elbette ama tam onsekiz yıllık bir birikimin sonucuydu. O süreçte elbette askerin de canını sıkıcı gelişmeler olmuştu ama süreç, Refahyol hükümeti ile de hızlanmıştı. Aslında seksen öncesi kadar olmasa da söylemlerde “cerahat” toplanmıştı. Hem  bir yılı bile doldurmayan bir iktidarın hedef alındığı söylemleri  hedef saptırmadır aslında çünkü, bu ülkede 1993 yılında havuzda güneşlenirken birdenbire başbakan olan Tansu Çiller, ülkeyi “Polis devleti”ne götürmekle eleştirilmiyor muydu?

 

Mafya-siyaset-Devlet arasındaki ilişkiler de o dönemde gündemde değiller miydi? Susurluktaki kamyon kazası ve ardından ortaya çıkan ve hala çıkamamış tüm gerçekler bu ülkenin gerçekleri değil miydi? Sadece Erbakan, “Rektörler türbana selam duracak” ifadesi ve bazı dini önderlerin iftara çağrılması, Ankara Sincan’da belediyenin düzenlediği “Kudüs Gecesi” veya “Taksim’e cami” yapılması sözleri mi 28 Şubat’ı getirmişti? Hayır tabi, bunların öncesi vardı.Bu öncekiler, kamuoyuna çok net açıklanacak gerçekler olamadığı(!) için son Refahyol hükümeti ve şahıslar hedef alınmış gibi kamuoyuna mal edildi bu süreç. Evet, 1995 seçimlerinde kamuoyu kamplaştırıldı, miting meydanlarında saygısızca ifadelerle liderler, ne yazık ki “ Bir ev bir araba anahtarları”na kadar vardırdılar bu siyaseti, düzey düşürdüler. Kısaca 28 Şubat, salt Refahyol’a değil o günkü tüm liderlere bir ikazdı.

 

Fakat, sonra bazı komuta kademelerinden seslendirilen “28 şubat gerekirse bin yıl sürer” sözleri, elbette bugün 28 Şubat’ın devam edip etmediğinin çevresinde tartışılmaktadır. Nedir söylenmek istenen şey, laik cumhuriyetin ilelebet devam edeceğine olan inancın dışa vurumudur. Kim buna itiraz edecek ki? Bu ülkede 22 siyasi parti seçimlere katılıyor, nedir bunun anlamı? Bu siyasi Partilerin içinde mevcut düzeni değiştirmeyi kafasına koymuş siyasetçiler yok mudur? Elbette vardır ve bu ülkenin köklü bir  kurumu da buna elbette seyirci kalınmayacağını işaret etmektedir. Peki, bu uyarı veya Postmodern darbe veya adına ne derseniz diyiniz 28 Şubat’ın devam etmesi anlamına mı gelmektedir?

 

Elbette 28 Şubat bin yıl devam etmeyecek. Bunu söyleyenler de buna inanmadılar ama kastedilen devletin ilelebet  “ Demokratik Laik ve Sosyal Bir Hukuk Devleti” niteliğinin devam etmesi yeminidir. Avrupa Birliği’ne entegre   olmaya kalkarken herhalde biz Türkiye olarak, kendi anlayışımızı AB üyesi 25 ülkeye de kabul ettiremeyeceğimizi biliyoruz. Asgari müştereklerde buluşmanın gereğini de biliyoruz. Bunun için CHP’nin de ANAP’ın da DYP’nin, SP’ nin, MHP’ nin  de ve  ne kadar eski parti varsa hepsinin yenibaştan  yapılanması gerekiyor. İşte Erkan Mumcu, bunun için AKP’den istifa etti ve yeni bir anlayışla siyaset yapılması gerektiğinde ısrar ediyor. Elbette 28 Şubat’ta bitmek zorunda, o bir siyasi partiler miladı olabilir ve başlangıç denebilir bir tarih olarak kalır yerinde ama Türkiye’ye yön verenlerin bunu unutmaması gerekir. 28 Şubat, vatandaşa değil bu ülkeyi yönetmeye talip olanlara yapılmış bir uyarıdır. Bunun böyle bilinmesinde yarar var.

 

Fakat bu tarihi, herkes kendi cephesinden tartışmayıp, kimse kendi üzerine alınmayıp da kalkıp salt “Refah Partisi kastedilmişti, hedef oydu” derse yine hedef saptırması yapar. Bunu aslında başta o dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de çok iyi biliyor, Başbakanlık sırası geldi bahanesiyle köşke çıkan Tansu Çiller de biliyordu ve tüm parti liderleri gayet iyi biliyorlardı ama onlar bu işin siyasi faturasını   Erbakan’ın şahsında hem Refah Partisine ve hem de oy veren seçmenlerine  ödetmeyi tercih ettiler, ve hala bunda ısrar da ediyorlar. Aslında olay elbette ki, “Kızım sana diyorum, gelinim sen işit” idi.Ama nerde bizde öyle siyasetçi? Hepsi de   maşallah “pişmiş aşa su katma”ya bayılır ve zaten Türkiye’nin yıllarını da bu anlayışla heba etmediler mi? Yok kur’an kursu, yok türban, yok bilmem ne, tüm bunlar hikaye. Çobanın koyunlara kaval çalması gibi yani… Kalın sağlıcakla.

Not: Bu yazım aynı zamanda www.karadenizolay.com ve www.kuzeyhaber.com da yayınlanmaktadır

Foto Galeri

Yorum bırakın