M. Kemal AYÇİÇEK – 18 Mayıs 2009
Hafta sonu iki önemli siyasi partinin büyük Olağanüstü kongreleri vardı. Cumartesi günü AP ve DYP’nin devamı DP’nin, Pazar günü de kısaca “Ecevit”in partisi olarak bilinen DSP’nin kongrelerinde genel başkanlar değişti. DP’de Hüsamettin Cindoruk, DSP’de de Masum Türker üç turlu seçimlerin sonuncu turlarında başkan seçildiler. Her iki parti ve partililere ve ülkemize bu yeni genel başkanlar hayırlı olsun. Umarım, ülkemizdeki “muhalefet boşluğu”na bir nebze de olsa merhem olurlar ve halkın arzu ve isteklerinin yerine getirilmesinde İktidarı doğruyu yapmaya yönlendirirler ve ülkemiz kazanır.
Fakat, ülkenin kazanabilmesi önce o sözünü ettiğimiz her iki siyasi partinin de gerçekten değiştirdiği genel başkanlarının o siyasi partilerin tabanınca “istenilen” isimler olup olmadığı konusundaki samimiyetine bir bakalım. Önce şunu ifade etmeliyim. Tüm siyasi partileri, benim partim olduğuna inanarak bakarım ve kongrelerini de genel başkanlarını da genellikle onların seçmeniymişim gibi dinlemeye çalışırım. Çünkü, tüm partiler, bu ülkedeki tüm insanları kendilerine oy vermeleri için kurulmuş kabul ederim. Başkaca amaçları da yoksa siyasi partilerin hedefi de iktidar olmak olduğuna göre kimseyi dışlayıcı bir mantaliteyle siyaset yapacaklarına inanmam.
DYP’nin de kurucu genel başkanı olan ve ardından bu partiden ayrılıp, 7 Ocak 1997’de sözde RefahYol hükümeti’ne tepki olarak istifa eden bir grup DYP’li milletvekili ile iktidardaki DYP’yi bölmek için Demokrat Türkiye Partisi’ni kuran Hüsamettin Cindoruk, şimdi aynı partinin devamı olan DP’nin Genel Başkanı oldu. Seçildi demek çok zor çünkü, 9.Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de açık desteği ile bir nevi emrivaki ile DP’nin başına getirildi. Nitekim aynı kongrede yarıştan üçüncü turda çekilen Süleyman Soylu’nun kongre konuşmasındaki hava, yine Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi DYP’nin Genel başkanı Mehmet Ağar’ın psikolojisini yansıtıyordu. Dolayısıyla DP’deki dizayn, tabandan gelen değil tavandan dayatılan bir oluşumdur. Bunun da hesabı yapanların, hesapları her neyse istedikleri doğrultuda yürüyemeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır.
DSP’de de durum yine tabana dayalı değildir. DSP’nin kurucusu rahmetli Bülent Ecevit’in yasaklı olması nedeniyle eşi Rahşan Ecevit’ti. Ve Rahşan Ecevit’in destek verdiği aday Alemdar Yalçın’a sadece 20 oy verilmesi, bu partinin de “Ecevit”in partisi olma özelliğini kaybettiğini ortaya koymaya yetiyor. Ama Prof. Dr. Hikmet Sami Türk gibi bilge ve Ecevit’in “dürüstlük” imajının temsilcisi isimler sayesinde bundan sonra yoluna devam edebilecektir. Zeki Sezer ile Masum Türker arasında geçen Genel Başkanlık yarışını Masum Türker kazandı ve DSP’ye Genel başkan oldu. Şimdi bu her iki partinin de kongrelerinden tabanın istediği genel başkanların çıkmadığı ortaya çıkmıştır. Tabanın temsilinden yoksun Genel Başkanların bu partilerle Türkiye’deki muhalefet boşluğunu hakkıyla doldurabileceklerine de inanmak haliyle mümkün değildir. Demek ki, bu ülkede muhalefet boşluğu hala devam edebilecektir.
Çok deneyimli politikacıların ve hatta “duayen” denilen isimlerin de destekleriyle şekillenen DP ve DSP yönetimleri, eğer yeni kuşakla ki bu bilgi toplumu kuşağıdır, bunlara yönelik parti proğramları oluşturabilirlerse belki bir nebze “diri” kalabilirler ama seçilen liderlere bakılırsa bırakın bu kuşakla bağdaşmayı eski kuşakları bile bir araya getirebilecek bir sinerjiye sahip değillerdir. Günümüz kuşağı, eskisi gibi sadece laflara bakabilen ve laflarla karnının doyduğunu sanan kuşak değildir. Her türlü bilgi donanımının ellerinin altında olduğu ve de kolay kolay külyutar bir kuşak değildir. Sizin anlayacağınız, yüksek tepelerden biçilen rolleri bu kuşak, hiç de o rolleri biçenler gibi algılamaz ve de kabullenmez. Zannediliyor ki Türkiye hala 10 yıl önceki Türkiye ama değil işte. Onlar hala bunu algılayamamışlar. Ayrnı sorun CHP’nin başında bir beladır işte. CHP de bu kuşağı okuyamadığı ve anlayamadığı için zaten Ana muhalefette olmasına rağmen bir sinerji oluşturamamaktadır. Aynı tas ve aynı hamam mantığı ile DP ve DSP’de onlarca kez olağanüstü kongre yapsanız neye yarar ki?
Bugün beğenelim beğenmeyelim yinede iktidara karşı en güzel muhalefeti MHP ve lideri yapmaktadır. CHP bile muhalefet yaparken MHP’nin muhalefet tarzından kopyalarla işi götürme çabasındadır. O zaman yeni partilerin kurulması beklenebilir. Mesela AK Partiden yeni bir parti kurmak için ayrılan Abdüllatif Şener, hareketini hayata geçirebilir. Özellikle DP kongresinin sonucu bunu daha da açık hale getirmiştir ve de Şener’in hareketine adeta yeşil ışık olmuştur. Günümüz kuşağının dilini anlayamayan hiçbir siyasi partinin bundan sonra bu ülkede taban bulabilmesi çok zordur. Taşıma su ile değirmen döndürme gayretindeki insanların, öncelikle bu yeni kuşağı bir “adam” yerine koyması gerektiğini anlaması lazım. Yoksa ne yaparlarsa yapsınlar bu ülkede yol almaları mümkün değildir.Kalın sağlıcakla.