Korkutmasın sizi imam hatipliler


M. Kemal AYÇİÇEK –  27 Temmuz 2009

 

Aslında hiç yazmayacaktım, susacaktım ama yine dayanamadım. Ahmet Hakan Coşkun da Hürriyet’te yeniden yazınca bende yazayım bir kez daha, içimde ukdem kalmasın istedim. Hani şu YÖK, liselerle meslek liseleri arasındaki densizliği, pardon katsayı eşitsizliğini kaldırdı ya, güya İHL’lilerin önünü açtı da yine bazı, birilerinin uykuları kaçtı. Halbuki, bilmezler İHL’lerin baba-oğul arasındaki kavgada bir kurtarıcı rol oynadığını. Onun için kimsenin korkmasına gerek yok, rahat olsunlar.

 

İlkokulu bitirmiş ve artık ortaokula gideceğim ama babam, bana öteden beri kafasında hazırladığı evladı yetiştirme planını kertiyor, olmuyorsa biraz da reklam yaparak, o istediği yerleri gezdirerek beni heveslendirmek istiyor. Benim dünyadan habersiz olduğumu düşünüyor olacak ki, ilkokulu bitirmiş bir “çocuk” ne anlardı, hangi okula gideceğini seçmekten! O nedenle, oğlunun en iyi okullarda(!) okumasından daha doğal ne olabilirdi(!). O da öyle düşünüyor ve ona göre davranıyordu. Bir sabah, bana elbise alma bahanesiyle indik şehire, elbise dediysem birkaç yıllığı garanti olsun diye, çocuk nasılsa büyüyecek ve dolayısıyla da kolları uzun çeket, paçaları nasılsa kırılarak en az üç yıl giyilebilecek bir pantolonla gönlümü alacaktı.

 

Elbiseleri almadan beni bir kuran kursuna götürdü. O kuran kursu, şehir merkezinde ama falakaları bir duvarda yaslı, ahşapları kararmış, ufacık pencereleri ile bana kapkara bir ortam olarak gözüktü. Hemen anladım. Babamın niyeti, daha önceden de hocalarının şöyle ünlü alimler olduğundan söz ettiğinden bir de görmem ve de sevmem(!) içinde ortamı tanımamla zaten ortaya çıkıyordu. Orada kararımı verdim. Babamla kavgam, o günlerde başladıydı. Ama baba bu, kırılmazdı. Hem gurbette babanla yalnız başınasın ve hemde babaya rağmen kendi bildiğinde diretmek olmazdı. Tabi o yaşımda babama direnişim ancak yine onun gönlünün kırılmayacağı şekilde olmalıydı. Öyle de oldu.

 

Bir Ramazan günüydü. Akşamları cemaat toplanıyor, ve de yatsı namazından sonra da teravih namazları kılınıyor, ardından bir çay sohbeti ve o sohbetten sonra cemaat camıden ayrılıyordu. Sesim de güzeldi, cemaat beni seviyor, kuran okumamdan hoşlanıyorlardı. İşte babamın şehire götürdüğü günün akşamı, köy muhtarına durumumu anlattım. Babamın beni kuran kusuna vermek istediğini oysa benim ortaokula gitmek istediğimi, ama olmaz sa o yıl yeniden ortakısımları açılmış olan İmam hatip okuluna gitmem için babamı ikna etmelerini istedim. Tamam dedi muhtar, o gece teravih namazından sonra aldılar babamı, tüm cami cemaati ve “yazık etme bu çocuğa, ver bunu imam hatip okuluna” diye baskı yaptılar ve babamı kırmadan o yıl imam hatipli olmayı başardım.

 

O noktaya gelmeden babama, eğer beni kuran kursuna verirse o kursa gittiğim ilk günden tuvalete gitsem bile o tuvaletin penceresinden kaçacağımı, kendisinin de çocuğu olmayacağımı ve bir daha da beni göremeyeceğini bile söylediydim. Ama babam, kendi bildiğinde israr edince de ben muhtarın ve cemaatin beni sevmesinden yararlanarak, babamı ikna etmelerini sağladım. Ama bunu kaç çocuk yapabilirdi o devirde. Ama bitirmedim tabi o okulu, fakat tanımak için yeterince yer gezdim imam hatiplerde. Rize’den başlamıştım, orta ikiyi Rize’de okuduktan sonra Tekirdağ’da orta son sınıfı okudum ama sınıfta kaldım. İki yıl bekledim,Trabzon, Terme İHO’dan sonra  Ankara’da  orta kısımdan mezun oldum, liseye Samsun’da başladım ama lise bir de yine sınıfta kaldım. Yine beklemeye başladım ve İstanbul draman’da sınıfı geçtiğim halde devamını getiremedim.Ruhumun sevmediği, babamın zoruyla kuran kursunda okumaktansa imam hatipli olmayı seçmiş biri için bir hayli tecrübe oldu bende imam hatip. Kaç okul gezdim, saçma sapan ders farklılıklarından, yabancı dil tercihlerinden ve de özellikle meslek derslerindeki tip tip hocalarından.

 

Sanıyorlar ki İmam Hatip okuyan çocuklar, hep kendi istekleriyle bu okullardalar veya gidiyorlar.Bu ülkede sırf öldükten sonra kendi mezarı başında bir fatiha okuması için çocuğunu imam hatiplere gönderen hatta bunda yarışan aileler varken, kimse kalkıpta bunları çocukları imam olsun diye okuttuğunu sanmasın. Bencil babalar ülkesidir bu ülke aynı zamanda, kendi yaşlanıp, camiye gitmeye başlayınca dinini, diyanetini hatırlayıp, torunlarının yasin ve fatihalarına umut bağlamış binlercesi vardır. İmam hatiplilerden korkanlar, işin bu yanına hiç bakmıyor ve salt bir cephe gibi gösterildiğinden belki de aslında kendilerinin de o imam hatipli çocukların babalarından ve dedelerinden farksız duygula beslediklerinden bunu bir öcü gibi görüp, değerlendiriryorlar.

 

Babamla hala barışamadık. İmam hatip okulunu bitirmemiş olmamdan beri beni kendi nesebi dışında her zaman itham etmekten kaçınmadı. Beni Hürriyet’te çalıştığımdan bir “dinsiz”lik çizgisinde görüp, durmadan “Allah’la barış”mamı hala ister durur. Ama babamın, imam hatipleri bitirmiş evlatları da var, onlar bile onu kesmiyor, tatmin etmiyor. Beni o okullardan mesela Tekirdağ’daki Hüseyin çakan gibi soğutan gerizekalı bazı Arapça hocaları ve meslek dersleri hocaları, benim gibi binlercesini de nefret ettirmiştir. Bugün bunları söylerken, biraz da gecikmiş duygu deşarjımı yapmış oluyorum. Muhafazkar ailelerde sırf dinini ve diyanetini bilsin diye çocuklar, imam hatiplere gönderilir. Bu da bir başkasının yaşam hakkına saygısızlık adına değil, salt kendilerinin ölümden sonra mezarları başında bir fatihe ve yasin okunma garantisini elde etmek içindir. Bir başkasına da okurlarsa o da onların kadirşinaslığına verilir.

 

Şimdi YÖK, İHL dışındaki meslek liselerinin bile kurunun yanındaki yaş olarak, bitirilmesine yol açan katsayı eşitsizliğini ortadan kaldıran kararıyla, o kurunun yanında yanan yaşlar da kurtarılmış oluyor. Nasılsa normal liselerden de çıkanların üniversitelere girebildiği yok, nasılsa üniversite bitirselerde kendi mesleklerini yapabilecekleri bir garantileri yok o halde ha İHL’den ha Endüstri Meslek lisesinden ha normal liselerden mezun olsun ne farkı varki. Önemli olan insanların, yaşamlarına katkı sunacak bir eğitim almalarıdır. İnsanların eğitim görmemiş olmaları kötüdür, nerde okursa okusun ama okumaları önemlidir. Gerisi hikayedir, kimse hikayeleri çok da ciddiye almasın, adı üstünde zaten hikaye.  Bu vesileyle YÖK’ü katsayı eşitsizliğini gideren kararından dolayı kutluyorum.Kalın sağlıcakla.

 

Not: bu yazım aynı zaman da www.karadenizolay.com , www.kuzeyhaber.com , www.24haber.net  ve Hizmet Gazetesi’nde yayınlanmaktadır.

Karadeniz'den Dünya'ya Farklı Bir Bakış!