Seçimde büyük düşünmek


 

M. Kemal AYÇİÇEK – 23 Mart 2009

 

 

 

Artık bir yerel seçimi daha geride bırakıyoruz. Sandık başına gidip, sempati duyduğumuz ve içimizdeki duygu ve düşünceleri en iyi temsil edebileceğine inandığımız birine oy verecek ve belediye başkanı, belde başkanı veya muhtarı seçeceğiz. Belediye meclisine ve il genel meclisine yerel vekillerimizi göndereceğiz. Demek ki bir karar verme aşamasındayız. O zaman  iyi düşünüp belki de büyük karar vereceğiz. Kim “ben büyük düşünmem” derki?

 

Herkes, bir başkasından daha doğru kendisinin düşündüğünü sanır ve kendince de zaten hep büyük düşünür. Bu büyük düşünce, kafasındaki akrabasından birinin muhtar seçilmesi de olabilir, ahbap veya dostunun belediye meclis üyesi seçilmesi gerektiğini de büyük düşünme olarak algılayabilir, kimilerine bunlarda yetmeyebilir. Kimileri, sadece köyünde en büyük sorunu “iyi bir muhtar” seçmek olarak görürken, kimileri de çalıştığı işini kaybetmemek için, tanıdığı bildiği belediye başkanına oy vermenin büyük düşünüş olduğuna karar verebilir. Ama kesinlikle muhtar seçme peşindekinin de belediye başkanı seçme derdindeki insan da “büyük düşünüş”ün kendi  eseri olduğunu bilir. Siz ne derseniz deyin, kişinin verdiği karar, onun için “en büyük düşünüş”tür.

 

Hangi insan, kendi oyunu verdiği insanın seçilmesinden hoşlanmaz ki? Onun için koşmuştur, emek verip, ter akıtmıştır. Belki mitinge bir arkadaşını bile götürmüş ve kendisince “bir hizmet” bile yaptığını düşünmüştür ve böylece kendi vicdanına karşı da sorumluluğunu yerine getirmenin hazzını yaşamıştır. Ama seçimlerde sandıklar açılıp da sonuçlarla yüzleşildiğinde eğer verdiği oy galip gelmişse, bunda kendi katkısının da rolünü düşünüp daha bir mutluluk yaşayabilir. Ha kendi oy verdiği adayın kazanamayışındaysa farklı bahaneleri bulup, üzülmemesi gerektiğine yorum yapar ve böylece kendini rahatlatmış olabilir.  Hepimiz insanız ve normalde hepimiz de zaten aynı şeyleri yaparız. Herkesin düşüncesi, büyüktür! Kimse kendi düşüncesinin bir başkasının düşüncesinden daha küçük olduğunu kabullenmez, bu insanın doğasında vardır.

 

Oysa her hangi biri muhtar adaylığına resmen başvurmuş ve de aday olmuşsa o benim için bir “profesyonel”dir. Muhtarlık anlamında “profesyonel”. Belediye başkanlığında yarışıyorsa, belediye meclisi veya il genel meclisi üyeliği adayı ise yine aynı gözle bakarım yani onlar artık benim gözümde birer “profesyonel”lerdir. Madem, benim sandık başına giderken o profesyonellere oy verme durumum var o zaman ben de sandık başında “profesyonel” olmalıyım. Büyük düşünüş, orada sandık başında kimsenin tesiri altında kalmaksızın, kendi irademle oy verebilmem, yaşadığım mahalle, köy, belde, belediye veya belediye meclisi ve il genel meclisi seçimlerindeki “en doğru” kararı vererek, aslında yaşamımızı sürdüreceğimiz yöreye olan katkımızın isabetli olup olmamasını sağlamaktır. Ona katkı sunmaktır. Çünkü amatörlüğün karşıtı olan profesyonellik, günümüzde meslek haline gelmiş olmanın bütün çağdaş uygulayımlarına karşılık gelen bir kavramdır.

 

Seçmen, profesyonel “seçici” olmalıdır artık. Günümüz dünyasında nasıl siyasetçiler, size profesyonel kampanyalarla geliyorlarsa, mitingler ve salon toplantıları veya televizyon veya radyo hatta internet üzerinden ulaşıyor ve talip oldukları görevler için size tüm o argümanları sunuyorlarsa, burada tek seçici durumunda olan oy verenlerin de aynı davranışı sergileyerek, profesyonel “seçici”liğini göstermelidir. Çağdaş olmada bir ölçüde budur. Seçmen, siyasetteki en büyük “güç”tür. Şekillendiren ve neticelendirendir. Tüm partiler, tüm başkan adayları, tüm muhtar adayları, tüm seçime katılan herkes, kendini “seçtirme” yarışını kendileri adaylar arasında size karşı yapıyor çünkü. O nedenle de seçmen, partiler üstüdür, adaylar üstüdür.

 

Bu ülkede bazı alışkanlıklardan kurtulmak zor oluyor. Alışık olduğumuz tarzda davranırken, düşünce olarak da kendini geliştirememeden çok çektik. Kimileri oy verirken ölçü olarak “oy vereceğim kişi, beş vakit namaz kılmalı” diyebilirken, kimileri “benim seçtiğim aday, rakıyı içerken şöyle dokuz boğumluk boğazından aşağıya rakıyı sallandırarak indirebilen kişi olmalıdır” diyebiliyor. Kimileri, “bana benzesin, sakallı olsun ki beni iyi anlasın” diyebiliyorken, kimileri “bıyıkları şöyle kaytan olabilmeli ki beni yansıtsın” veya “sakalsız ve bıyıksız olsun ki beni yansıtsın” diyebiliyor. Kimi, “hırsız, arsız, namussuz, yalancı, iftiracı, manyak” olmasın derken, kimileri, “aman sende nasıl olursa olsun, aldığı maaşı bana mı verecek sanki” diyerek, öylesine oy verebiliyor. Oysa sandık başındaki kendisinin aslında ne kadar “önemli bir seçici” olduğunun bile farkında bile değildir.  Seçimler, herkesin tam da farkındalık zamanıdır. İster muhtar, ister belediye meclisi, ister il genel meclisi veya Belde ve belediye Başkan adayı olsun, tüm yarışta olanlara başarılar diliyor ve seçimlerin yaşadığımız mahalle, köy, belde, ilçe, il ve ülkemiz için hayırlısı olacak sonuçlara vesile olmasını temenni ediyorum. Kalın sağlıcakla.

 

Not: Bu yazım aynı zamanda www.karadenizolay.com , www.kuzeyhaber.com ve Hizmet Gazetesi’nde yayınlanmaktadır.Foto Galeri

 

Yorum bırakın