Kime güveneceğiz!


 Karadeniz'den Dünya'ya Farklı Bir Bakış

M. Kemal AYÇİÇEK- 21 Ekim 2007 

 

Referandum yapıyoruz. Cumhurbaşkanı bundan böyle halk seçsin diye, Milletvekilliği seçimleri 4 yılda bir yapılsın , TBMM’de oturum açma sayısı 184 olsun istiyoruz. Tüm bunları yaparken, bizler birer birey olarak şüphesiz kendimize güvendiğimizi ifade ediyoruz ama ya uygulamada gerçek böyle mi?

 

 Seçtiğimiz milletvekilleri, sınır aşırı topraklara  asker gönderelim diye tezkere çıkarıp, bu yetkiyi hükümete veriyor. Bu aynı zamanda bir savaş kararı, hiç farkı yok bu tezkerenin ama olmamalımıydı?

 

Şüpheci bir millet haline geldik. Yıllardır stratejik ortak diyerek silah sanayimiz başta olmak üzere içecek suyuna değin göbekten bağlandığımız Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler meclisi’nden sözde ermeni soykırımı yasasına onay verip, Dünya’ya bizi soykırım yapmış bir millet olarak lanse ediyor.

 

Dost bildiğimiz ülkeler, yüzümüze ayrı arkamızdan ayrı konuşup, adeta kuyumuzu kazıyor ve biz hala saf saf tümünün sözlerine güven duyarak bugüne değin binlerce gencimizi şehit veriyoruz.

 

Terör belasını savma adına işbirliğini Tüm dünya’ya ilan ettiğimiz halde, terör tanımında  sözde dost ve müttefiklik içinde olduğumuz ülkelerle birleşemiyoruz. Onlarda  mantar tabancası patlayınca terör olurken bizde C-4’ler, her gün mayınlar patlatılıyor ama bu ne hikmetse terör olmuyor! Nereye kadar, ne zamana kadar?

 

Şimdi sınırötesi harekat yetkisi verdiğimiz Hükümet, sabır taşının çatladığını ve artık gereğini zaman veya mekanı belirli olmaksızın yapacağını ilan ediverdi. Elbette bu halkımızın kahır ekseriyetinin talebidir. Parlamentoda 507 kabul oyuna karşı sadece 19 oy tezkereye karşı çıkmıştır.

 

Şimdi biz stratejik ortaktan tutun, Nato müttefikliğine dek varan sözde dost ülkelere mi güveneceğiz yoksa kendi irademize mi?

 

Bizim stratejik ortağımızın veya diğer sözde dost ülkelerimizin çocukları değil ki şehit edilen canlarımız anlasınlar. Biz ömrümüzü onlara terörü anlatmakla geçirsek yine hikaye dinler gibi dinleyecekler bizi, bunu anladık ve silkindik kendimize geldik.

 

Elbette “Yurtta sulh cihanda sulh” diyen Atatürk’ün çocuklarıyız, bu temel felsefemiz bizim, bundan şaşmayız ama  bu da demek değildir ki her zaman armut toplayan bir millet olalım!

 

Biz Irak’taki gibi savaşta olan bir ülke değiliz ama neredeyse Irak’ta akan kana denk kan kaybediyor, şehit veriyoruz. Neden?

 

Asırlardır omuz omuza savaştığımız, bu toprakları vatan yaptığımız, aynı mezara elbiseleriyle birlikte koyduğumuz kardeşlerimiz Kürtlerle aramızda nifak tohumu ekme çabaları, böl-parçala-yönet mantığına dayanan el altından besleme gayretleri ile bugün ülkemizin birlik ve bütünlüğüne yapılan saldırıları görmeyecek miyiz?

 

En büyük ortak diyerek yıllarca dindaş olduğumuz ülkelerle aramıza girip hır çıkartan ve neredeyse İslam coğrafyasına tümden göz diken sözde müttefiklerimizin hain planlarına ülkemizi de dahil etmiş olmalarına daha ne kadar sabredeceğiz?

 

Nasıl güveneceğiz onların müttefikliklerine, nasıl güveneceğiz sözde stratejik ortağımızın sözlerine?

 

O zaman kime güveneceğiz?

 

 Tabiî ki kendimize, tüm bireyler olarak herkes, önce kendine güvenecek. Tabiî ki seçtiğimiz Milletvekillerine, tabiî ki onların oluşturduğu Hükümet üyelerine, tabiî ki Kamuda görevli tüm memurlarımıza, askerimize, polisimize ve hatta belediyelerimiz ve onların çöpçüsüne güveneceğiz ama önce biz kendimize güveneceğiz.

 

Hemşehrilerimize, soydaşlarımıza, kandaşlarımıza, dindaşlarımıza, ırkdaşlarımıza, vatandaşlarımıza güveneceğiz. Biz kendi ülkemizde kürdümüze, türkümüze, lazımıza, çerkezimize, romanımıza güveneceğiz.

 

Birbirimize güven duymadan yaşayamayız. Komşularımıza güveneceğiz, çemberi bizden açacağız, genişleteceğiz bu güven havuzunu, hep birlikte, el ele verip büyüyeceğiz.

 

Bölünüp, parçalanmadan, bir elmanın tamamı gibi diri olacağız, çürümemek için bir gedik vermeyeceğiz bir yanımızdan, canımızdan, kanımızdan, tüm hücrelerimizle diri kalacağız, öyle kalmalıyız.

 

Sözde müttefiklerimiz bize akıl verebilir, yol gösterebilir ama biz de onları dinler yapıp, taviz vermeyeceğiz. Bu toprakları vatan yaparken oluşmuş ruhumuzu parçalamadan, parçalanmadan ama kardeşçe bölüşerek aynı ekmeği adil bir şekilde yiyeceğiz!

 

Ekmeğimizde gözü olanlar var olabilir, onların oyununa gelmeden kırmadan, dökmeden bunu başaracağız.

 

Tezkere ile Hükümete yetki verildi diye gidip komşumuzun toprağına oturacak değiliz. Terörle mücadele için sinekle mücadele yerine bataklık kurutacak ama sivil halka değil, askerimize silah doğrultan kim olursa ona cevap vereceğiz.

 

Bu tezkereyi bir terör örgütüne karşı değil de bir millete karşıymış gibi gösterenlerin oyununa gelmeden, Dünya’nın neresinde olursa olsun şiddete karşı geleceğiz.

 

Barış ve kardeşliğimizi kim hedef alıyorsa ona yaptığının yanlışlığını gösterecek ve dur diyeceğiz. Türkiye’yi Amerika gibi işgalci göstermek isteyenlere, öyle algılayanlara, öyle anlatanlara direnecek ve Türkiye’nin kardeş ülkelerin hiç birinin bir karış toprağıyla ilgimizin olmadığını elbette anlatacağız.

 

Dost ülkelerin bize olan güvenini de sarsmadan, dostluğumuz gereği verdiğimiz sözlere sadık kalarak, ülkemizdeki terörün ortadan kalkmasını sağlayacağız. Onun için bu ülkede öncelikle biz hepimiz, önce kendimize güvenmeliyiz. Kalın sağlıcakla.

 

 

Not : Bu yazım aynı zamanda  www.karadenizolay.com , http://www.kuzeyhaber.com , http://www.hizmetgazete.com ve Hizmet Gazetesi’nde yayınlanmaktadır.(mka)

 Foto Galeri

Yorum bırakın