Askeriyenin itibarıyla mı oynanıyor?


 

M. Kemal AYÇİÇEK – 1 Mart
2010

 

Türkiye’de gündem çok
hızla değişiyor. Akıl almaz her biri bir diğerinden önemli ve
tarihi denilebilecek olaylara tanıklık ediyoruz. Özellikle
“Darbe” iddialarıyla ardı ardına gelen operasyonlar, gözaltılar,
soruşturmalar, tutuklamalar herkesin pür dikkat, gündeme
kilitlenmesine sebep oluyor. İnternet sitelerindeki haberlerde
artık “flaş flaş” gibi spotlar, hemen her haberde verilir hale
geldi.

 

Şüphesiz bende önemsiyorum
olanları ama Türkiye, bir değişim sürecinde ve bu tarz olaylar,
tüm evrimleşme  sürecindeki ülkelerde  yaşanır, bunlar normal
olan gelişmelerdir. Belki evrim süreci, bilişim teknolojileri
sayesinde bugün, eskisinden daha da hızla gerçekleşiyor ve biz
bu evrimleşme sürecinin hızıyla olayları kavramakta
zorlanıyoruz. Sürecin hızla dönüşümüne biz henüz kendimizi
hazırlayamadığımız için bize garip gelebiliyor ve hayretler
içinde kalabiliyoruz.

 

“Askeriyenin itibarı yerle
bir oldu!” diyor bir arkadaşım, tabiî ki son gelişen olaylardan
ürkmüş ve askerin yıpratıldığı kanaatini genişçe izah ediyor.
Aklıselim düşündüğünden ve anketlerde “en güvenilir kurum” olan
askeriyenin bu son olaylarla, güven kaybettiğini, bunu da
vatanını ve de milletini seven hiçbir yüreğin
kabullenemeyeceğini anlatıyor. Ben de dinliyorum, sözünü hiç
kesmiyorum. “korktum ya, darbe geliyor diye uyuyamadım bile”
diyor. Kendince haklı olsa da ben onu dinlerken gülüyorum, o bu
kez de benim gülüşüme takıyor, “yanlış mı düşünüyorum?” diye
soruyor. Haklı elbette ama ben onun yanlış düşündüğüne değil,
kaygılarını belli bir mantık içinde tutarlı da buluyorum. Ne de
olsa biz bu ülkede bu kadar gerilme durumlarıyla
karşılaşmamıştık. Haklıydı. Gülüşüm, söylediklerinin bir çok
kimseden de duyduklarımla örtüşmesindendi.

 

Yıllarca bu ülkede
“asker”le ilgili ne tür haberler okuduğunu sordum, kışladan
herhangi bir yolsuzluk, hırsızlık, ihalelerde kayırmacılık,
iltimas, koruma veya kollama veya olumsuz haberleri sordum.
“yoook evet okumazdık”.  Neden diye sordum? Bunu hiç düşündün
mü? dedim ayrıca. Biraz düşündü, sonra bana “sen gazetecisin,
vardıysa neden yazmadın o zaman?” dedi. Onlar, Gazeteciyi bir
hayli abartıyorlardı tabi. Sanki gazeteci, Süpermen gözlerinde
ama nerde?! Sahibinin sesinden tutun da bilmem kimin finosuna
kadar uzadı bu meslek, bunu bilmiyorlar ki!

Soruya soruyla cevap veren
insanlar, uyanık insanlardır, bilirim. “Yazmazdık, yazamazdık
çünkü, biz her kuruma girebildiğimiz gibi askeriyeye giremeyiz
ki, akredite olmamız gerekir. O da  Askerin bir basın toplantısı
veya gezisini izleyebilmek için, kılı kırk yarar ve öyle kabul
edilir gazeteciler. Bir defa akredite oldum o da kuvvet
komutanlarının eşlerinin gezisine”

dedim.

 

Sohbete devam ediyoruz,
“Hani Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin il başkanları
toplantısında gazete patronlarına “vitrine koyacağınız insanlar”
konusunda bir uyarıda bulundu ya, o uyarıyı Generaller bu ülkede
yapma gereği bile duymazlardı!. Baksanıza 28 Şubat sürecinde
açıkça tehdit edilen gazeteciler olmadı mı? O günlerin listeleri
açıklansa da bu ülkede genelden yerele kadar hangi gazeteciler
için hangi listelerin hazırlandığını da bu millet bir görebilse,
ben de o süreçte bir gazetenin yazı işleri müdürlüğünü
yapıyordum. Biz o günlerde balyozu yerken, sesimizi kendi
cemiyetimizin başkanlarına bile duyuramıyorduk” diyorum. “
nasıl” diyor, “orasını karıştırma, uzun hikaye bunlar. Bunu bana
meslektaşlarım sormadı ki, yaptığımız işten onlar anlar, sen
dışarıdaki bir insan sana neyi nasıl anlatayım da sen de
anlayasın” dedim.

“Ama kamuoyu
araştırmalarında en güvenilir kurum askeriye çıkıyordu” diyordu
ki, “e be kardeşim, hem akredite diyorum sen hala bana askerin
güvenilir kurumluğunu söylüyorsun, askerin lehinde de haber
yapacak olsan akredite değilsen sen zaten bilgiye ulaşamıyorsun
ki?” diyorum. Sohbetin tadı kaçmasın diye daha da ileriye
gitmiyoruz. Yani evinden asker vermeyen var mı bu ülkede,
herkesin görev yaptığı bir yere güvenilmeyecek de nereye
güvenilecek ti yani. Akıl ve mantık var. Her evden birisinin
nerdeyse asker olduğu bir ülkede, kurum olarak sorulduğunda kime
güveniyorsun diye sokaktaki seyyar satıcılara güvenilecek
değildi herhalde.

 

Yaşanan son “balyoz” ve
diğer olaylarda sürekli generallerin haberlerde yer almış
olması, vatandaşta “askerin itibarı zedeleniyor” gibi bir algıya
neden oluyor ama hayır, ben öyle düşünmüyorum. Asker, kendi
içinde de yanlış yapanlar varsa bunları öncelikle kendisinin
ayıklaması gerekirdi. Terfi dönemlerinde yapılan Askeri
şuralarda bunlara da dikkat edilmesi gerekirken,  demek ki
gereken yapılmamış ve bu iş yargıya kalmış. Biz vatandaş olarak,
bu ülkeyi yönetenlere bakarken taraf olarak değil, görev ve
sorumluluk altında olanlara, her bir görevliye, her bir
mevkideki kişiye, elbisesine veya üniformasına bakarak değil,
onları gözümüzde çırıl çıplak soyduktan sonra bakmalıyız. Soyun
bakalım kafanızda Cumhurbaşkanını, Başbakanı, Genel Kurmay
başkanını ve tüm görevliler, ne görüyorsunuz? Dizin hepsini
karşınıza, yan yana koyun ve öyle bakın, ne görüyorsunuz? Varmı
birbirlerinden farkı?General mi yoksa insan mı?  Yani siz insana
bakarken nasıl bakıyorsunuz? Önemli olan bu  değil mi?

 

Hani bilirsiniz  Nasrettin
Hoca’nın bir fıkrası vardı, “ye kürküm ye” diye;

 

“Hoca merhum, bir
keresinde günlük elbisesi ile bir merasime iştirak etmişti. Eski
– püskü elbise ile kimse hocaya itibar etmedi, hatta yemek
sofrasına bile çağırmadılar. Hoca anladı itibarın elbiseye
olduğunu… Doğru eve gitti, en yeni elbiselerini giyip geldi.
Bu kerre onu yepyeni kürk içinde gören halkın dikkatini çekti ve
baş köşeye buyur ettiler.

Hoca yemek sofrasına
oturdu ve kendisi başlamadan evvel tabağa kürkünü uzatarak:

Ye kürküm ye!, diye
söylenmeye başladı. Oradakiler:

Ne oluyor hoca efendi?.
Hiç kürk yemek yer mi? dediklerinde:

Ne münasebet! Biraz evvel
yine ben burada idim. Fakat kimse buyur etmiyordu. Şimdi ise
bana baş köşeyi vermelerine bu kürk sebep olmuştur. Yemek yemek
onun hakkıdır” dedi.  Kalın sağlıcakla.

 Beyaz Gömlekli siyasetçiler

Yorum bırakın