Muhsin Başkan ve Helikopter kazası


Muhsin Başkan ve Helikopter kazası

 

M. Kemal AYÇİÇEK – 27 Mart 2009

 

Helikopter’in düşmesini ilk duyduğumda huylandım. Öyle Kurtlar vadisi dizisinin müdavimlerinden değildim ama çocuklar izlerken, zaman zaman gülerek göz atardım bende. Belki de o zaman zaman bakışlarımın etkisi midir hemen huylanışıma yol açan? “Muhsin Başkan” bana yabancı değil, onu biz “gönüllerdeki abi” biliriz, uzun yıllardır. Ankara’nın soğuk binalarının, samimiyetsizliğinin, suratının, gülen samimi ve içten Anadolulu yüzünün, evinin, ocağının lideridir O.

 

Bülent’in çalıştığı yıllarda zaman zaman BBP genel merkezine gider, çayını içerdik. O, sık sık söz ederdi “Muhsin başkan”dan. Bir parti değil de, bir büyük ev gibiydi ortamları, seyahatleri, toplantıları, yayınları. Para, çok gerektiğinde zar zor bulunurdu. Çıkacak derginin tüm yükünü sırtlanmış koştururdu bizimki. İstanbul- Ankara arasında mekik dokur, “Muhsin Başkan’a nasıl hesap veririm” korkusuyla gecesi, gündüzüne karışırdı. “Bizim Muhsin başkan” aşınalığı, ondan öncesine dayanırdı ama Bülent’le de pekişmişti.

 

Benim bildiğim, hem cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül ve Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile de çok uzun yıllar öncesine dayanan dostlukları vardı. TBMM Başkanvekili Nevzat Pakdil’in de eniştesiydi aynı zamanda BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu. Helikopter kazasının hemen ardından başlayan ve ama günlerce enkaza ulaşılamaması, Devletin tüm imkanlarını seferber etmiş olmasına rağmen kafaları karıştırmaya yetti zaten. Kimle karşılaşsanız, kimle konuşsanız anında “götürdüler” ifadesini kullanıyor. Kafalarda müphem kuşkular oluşturuyor ister istemez. Ondandı zaten BBP’nin Genel Merkezi’ndeki partililerin isyanı. Haklılardı. Ama o haklılıkları, panik ve kaygıları da eksiltmiyordu.

 

Helikopter Çağlayancedit’ten saat 14.30 gibi kalkıyor, saat 15.55 gibi 112’e ihbar yapılıyor. İha Muhabiri İsmail Güneş, bilgi veriyor ve şarjı bitiyor. Demek ki bir buçuk saate yakın bir zaman Helikopter uçuş yapmış. Haritayı önüme aldım ve Çağlayancerit ile Yozgat’a gideceğine göre istikameti de belli olduğuna göre o coğrafyadaki en yüksek tepeye baktım.3027 rakımlı Berit dağı var. Hava da sisli ve yağışlı olduğuna göre helikopter’in düştüğü yer Berit dağı olması gerekmez mi? Helikopterin de uçabilirlik seviyesi, yani yerden yüksekliği dikkate alınarak kabataslak bir hesapla öncelikle o dağa ulaşılmalıydı. Fakat, belli ki herkesteki panik havası, devletin valisine bile “ambulanslara kondu, hastaneye ulaştırılıyor” dedirtmiştir. Oysa devlet, vatandaş değildir ve bu tür durumlarda vatandaş hissiyatıyla açıklama yapmalılardı!

 

 

“Huylandım” dedimya, birinci nedenim, “2.Ergenekon iddianamesi”nin açıklandığı gün olayın meydana gelmiş olmasından kaynaklandı. İha muhabirini dilerken, bir yerde, “Evet. Ayağım çok kötü kırıldı. Ölende var herhalde. Bu arkadaş kim ya.” diyor. Huylanmama yol açan ikinci gerekçem de bu konuşma. 6 kişilik ekipte, muhabir İsmail’in tanımadığı birini orada gördüğü çıkmıyor mu buradan? Hem yine aynı konuşma sırasında nerden nereye gittikleri sorulduğunda da o “Erhan abi” diye sorduğu sırada, sanki yaralı olmayan ve ona yer bilgilerini aktaran “diri bir ses” yardımcı oluyor. Bir başka huylanmama neden olan gerekçe, Muhabiri İsmail Güneş’in telefonla konuştuğu için cep telefonunun şarjı bitti ama ya diğerleri? Diğer 5 kişide cep telefonu yok muydu? Vardıysa onların cep telefonlarının şarjı da mı aynı anda bitiverdi?

 

Helikopterdeki sinyal cihazının çalışmamış olmasına gerekçe olarak ileri sürenlerse “helikopter düşmemiş, iniş yaptığı için çarpışma olmadığından cihazın devreye girmediği” şekline ileri sürülüyor ama yine İha Muhabiri İsmail Güneş 25 dakikalık telefon konuşmasının bir yerinde “helikopterdeyim, sıkışmışım burada” diyor. demek ki, helikopter bir yere yumuşak iniş yapmamış ve de darbe etkisine maruz kalmış, o halde o sinyal üreten cihazın çalışmış olması gerekmez miydi? Komplo teorilerine elbette itibar edilmemelidir ama yapılan açıklamaların ve de çalışmaların da birbirleri ile tutarlı olması gerekir.

 

 Devlet, en üst düzeyden olayla ilgilenirken, böylesine teknolojinin geliştiği bir çağda, bir helikoptere ulaşılamıyor olunması elbette kafalarda sor işaretlerine yol açacaktır. Önemli olan, tüm bu soruların kafalarda çoğalmadan kazazedelere ulaşılmasının sağlanmasıdır. Yoksa evet, muhabir İsmail Güneş’te sık sık söylüyor, herkes de biliyor ki o coğrafyada meteorolojik şartlar çok ağırdır, sis vardır, tipi vardır ve kar yağışı sürmektedir. Tüm bunlara rağmen, binlerce asker ve binlerce görevli, Berit dağlarında BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarını arıyor, arıyor ama bu gönüllerdeki yaraya merhem olunamıyor. Eksi 13 derecedeki hava sıcaklığında sağ kalınabilir mi 3 bin metrelerde acaba? Ne acı, ne garip, ne anlaşılmaz bir kazadır bu?!!

 

BBP Genel sekreteri Yalçın Topçu’nun üç bin metrelerde genel başkanlarını arayan arkadaşlarına “inin o dağlardan aşağıya” çağrısı, Türk-İslam Dünyası’ndan beklenen hayırlı bir sonucun ivedilikle açıklanması ve Alperen Ocakları mensuplarına yaptığı itidal çağrısı her türlü takdirin üzerindedir. BBP’nin tüm üst düzey yöneticileri, itidal noktasındaki duyarlılıklarını ortaya koyarken, kimilerinin “yara kaşıyan” açıklama yapıyor olmalarının da böylesine önemli bir seçim öncesinde yakışık almadığını belirtmekte yarar var. Tunceli bağımsız Milletvekili Kamer Genç’in tek başına TBMM’de oturum açtırma şovu ve yaptığı basın toplantısı bunlardan sadece bir tanesidir.

 

Oysa biliyoruz ki bu ülkede olan bir çok olayı , bizler sıradan insanlar  olarak aradan uzun yıllar  geçtikten sonra ya yazılan kitaplardan, veya dinleme kayıtlarından ya da mahkemelerde ele alınan davalardan sonra duyarak, “vay anasına ya” diye karşılıyoruz. Keşke bu ülkede bu  bize “vay anasına ya” dedirtecek olaylar olmasa ve keşke gelecek nesillerimiz, bizim yaşadığımız bu “karanlık” ları yaşamadan, sağlıklı ve uzun ömürler sürebilseler. Ama Türkiye’nin gidişinin o “aydınlanma” devrine eskisinden daha yakındır. Bir büyük değerli siyaset adamı Muhsin Başkan’dan hala bir ses yok, Tüm milletin duası onunla ama olayın üzerinden 47 saat geçmiş olmasına rağmen. Allah’ dan tabi ki ümit kesilmez ve de O’na sual olunmaz  . Ne kötü, İnsanoğlu’nun bazı olaylar karşısında çaresiz kalışı.Tüm bunları yazarken helikopeterin bulunduğu haberini alıyoruz.Enkaz bulundu diye yukardaki düşüncelerimizden de sıyrıldık diyemiyoruz tabi.

 

Karahaber nihayet geldi

 

Korucu falan değil sıradan sade vatandaş  Döngel köyünden Remzi Gök, telefondan haberi veriyor.Tv’den bir bayanla konuşuyor “5 ceset bulduk. Tanımıyorum ben. Sinse’den gelirseniz erken gelirsiniz. Ben mal güttüğüm dağda buldum. Döngel’e 4 saatlik uzak yol.valla yenge karakol zor ulaşır buraya, vakit kalmadı ki yenge. Yardım gönderirseniz burada dururuk, evlerinize gidin derseniz sisne’ye döneriz. Ayrılamıyok.tipi var, titriyorum yani.Din gardaşım benim beklerim, canımı da veririm. Bir ardıcın dibinde ateş yaktık, ısınıp tepeden konuşuyorum ben. Hepside helikopterin içinde” diyor. Ve acıhaber, “tez ulaşır” dense de bu kez biraz geç ulaşıyor. Cesetlere ulaşılmasıyla yürekler dağlanmaya başlıyor. Allah BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, BBP Sivas İl başkanı Erhan Üstündağ,BBP Sivas İl Başkan yardımcısı Yüksel Yancı, Kaptan pilot Kaya İstektepe , BBP Belediye Meclis üyesi adayı Murat Çetinkaya ve İHA Sivas muhabiri İsmail Güneş’e ve tümünün sevenlerine başsağlığı diliyorum, mekanları cennet olsun.

.Kalın sağlıcakla.

 

Not: Bu yazım aynı zamanda www.karadenizolay.com , www.kuzeyhaber.com ve Hizmet Gazetesi’nde yayınlanmaktadır.Foto Galeri

 

Yorum bırakın