Gazeteciler,”iyi çocuklar” değildir..!


Attır olum buup : Balyoz

M. Kemal AYÇİÇEK  7 Mart
2011

 

 

Türkiye, normal bir
süreçten geçmiyor. Bugüne kadar askerlere dokunulamazken şimdi
Generaller kelepçe takılarak, gözaltına alınıp,
tutuklanabiliyor. O zaman, gazetecilerin de gece yarısı veya
sabaha karşı evlerinin aranması, gözaltına alınması veya
tutuklanmalarına neden itiraz ediliyor? Tüm bu olanlara bakarak
gazetecilere “iltimas geçilmelidir” mi denmesi gerekiyor? Hiç,
Olur mu öyle şey? Gazetecinin, Generalden veya bir doktordan
veya herhangi bir insandan ne farkı var? Yani Ahmet ve Nedim
için farklı bir muamele yapılmasını istemek veya beklemek ne
kadar adil bir yaklaşım olur?

 

Gazeteci Ahmet Şık ve
Nedim Şener’in tutuklanması olayı çok tartışılıyor. Bir çok
kimse hani bir dönem eski Genel Kurmay Başkanı Yaşar
Büyükanıt’ın Şemdinli olaylarındaki elemanlar için “iyi
çocuklardır” nitelemesi gibi, Ahmet Şık ve Nedim Şener için de
aynı ifadelere benzer ifadeler kullanıyorlar. Ne deniyor mesela,
“şu kitabı yazdı, iyi insandır” veya , “tanırım, o Ergenekon
terör örgütü üyesi ise ben şimendiferim” vs..vs..

 

Ne yani ortada “Ergenekon”
gibi bir örgüt varken, böyle bir “ahtapot” örgütte hiç
“Gazeteci” olmaz mı deniyor? Yani gazeteciler, bu ülkede hiçbir
“çete” içinde, “örgüt” içinde, yoklar mıdır? Mesela 28 Şubat
“Post Modern Darbesi”nde “Gazeteciler” yok muydu? Umarım bu
soruşturmalar, yakın tarihten geçmişe doğru da sürdürülür de şu
28 Şubat’a da gelir ve o günlerdeki olayları da açık açık
görürüz. Hele bu soruşturmaların sadece büyük kentlerle sınırlı
olması da dikkatimi çekmiyor değil, tüm bu “örgüt” tarzı
yapıların taşra ayaklarına hele bir sıra gelsin bakalım, daha
nelere şaşıracaksınız!

 

Sanki bu ülkede mesleğini
sırf kendi emel ve çıkarları için kullanarak meslekte
merdivenleri atlayarak çıkanlar yokmuş , sanki bu ülkede adam
gazeteci diye para karşılığı haber yapmıyormuş gibi, sanki bu
ülkede adam gazeteci diye her hangi bir çete içinde yer
almıyormuş gibi, sanki, bu ülkede gazeteci diye istihbarat
elemanı olarak kullanılmıyormuş gibi, sanki bu ülkede
gazeteciler, yaşanan tüm pislikler içinde yokmuş veya
bulunmazmış gibi feveran etmenin alemi var mı? Generaller
tutuklanırken bu ülkede meslek dayanışması adına  hangi yürüyüş
yapıldı söyler misiniz? Sadece bu Doktorlar da görülüyordu,
şimdi de gazeteciler de. O da belli bir fikre mensupsanız o
şansınız var, yok eğer diğer cenahtaysanız zaten siz ayvayı
yemişsinizdir, kimsenin umurunda da değildir, zaten haberleri
bile olmazdan gelirler.

 

Hani bu biraz da
İstanbul’a kar yağmasına benziyor. Gazetecilikte vardır bu
deyim, “İstanbul’a kar yağarsa Türkiye’ye kar yağmıştır, yoksa
Türkiye’nin her yanında metrelerce kar olsa da istanbul’a kar
yağmazsa, kar kar değildir, ya da o Türkiye’ye kar yağmamış
anlamına gelir” var mı öyle şey? Ama oluyordu işte..Şimdi
Hürriyet ve Milliyet’ten birileri tutuklandı diye, “Türkiye’de
basın özgürlüğü yok” olabiliyor işte, görüyorsunuz değil mi?
Türkiye’de hep “özgürlük”, “seçkin”ler sınıfınındır. Ona
dokunulduğunda ortada “özgürlük” diye bir şey kalmaz, bu sadece
bugün Türkiye’de değil, Dünya’nın her yerinde böyledir.

 

Gazeteci de insandır.
İnsanın olduğu her yerde her şey de olur. Ben iğneyi
batırıyorum, çuvaldız hakkım olsun diye. Gazeteciler tutuklanır,
işkence de görür, hapis de yatar ama “neden ben hapsediliyorum”
demez, diyemez! Çünkü Gazeteci, kendisi için yaşamaz, halk için
yaşar. Onun hayatı, hiçbir zaman “özel hayat” değildir, olamaz
da. Gazetecilik faaliyeti, kendine bile menfaat temin
etmemektir. Hele ki şantaja dayalı bir gazetecilik maalesef yok
diyemiyorum. Sabır, sabır yine de sabır diyorum.

 

Şimdi 1997 yılında
yazdığım “Gazeteci”den anladığımı ifade eden yazımı buraya
eklemek istiyorum;

 

“GAZETECİ NEDİR?

 

 Tabi bence;

Bir Osmanlı Köprüsüdür. Bu köprü taştır. Yığma taştır. Üzerinden
geçen insanların kimliğine, rengine, cinsine, ırkına ve dinine
bakmaksızın görevini yapar.

Satın alınabilen kalemler değil, dosdoğru yazdığından
eminliğin gereği gerektiğinde kalemini kırabilendir gazeteci.

Gazeteci, Hizmet veren(Devlet)le hizmet alan(Halk) arasındaki
bağımsız, özgür ,objektif ve de dürüst aracıdır.

Halk’ın haklarının korunmasına kendini adamış, meslek sahibi
gazeteciler, ne yazık ki, ülkenin etkili güçleri tarafından
fişlenmiş, komplolara muhatap edilmişlerdir.

Meslek etiğinin var olduğu (!) yıllarda bu böyleydi elbette
fakat, şimdi aynı etikten söz etmek maalesef mümkün değil.

  Kendini, ailesini,
dostlarını ve hayatını bir tarafa bırakıp, bu mesleği her türlü
değerin üzerinde tartışmasız bir hayat tarzı olarak kabullenmiş
gazeteci, günümüzde maalesef savunmasız ve sahipsiz bırakılmış,
adeta susturulmuştur.
(Not: Bu
yazıyı, 1997 yılında yazmıştım. yani 28 şubat 1997 “post modern
darbe” sürecini yaşarken)”

    Demokratik, laik ve sosyal hukuk Devleti’nde medyanın
dördüncü kuvvet olması, salt şantaj ve tehdit boyutlarına varan
yayın anlayışının gereği değil, hak arayışlarının tarafsız
yönlendiricisi olarak olmalıdır.

Elbette bu durum devam etmemelidir ve etmeyecektir de !. Bu
Ülkede “GAZETECİ” lerin esaret altında olmayacağı günler de
gelecektir. En azından bu temenni de olabilir.

 

Kalın sağlıcakla.

 

 

Yorum bırakın