AB Şart mı?


 

M.Kemal AYÇİÇEK  -5 ARALIK 2004

 

Ne olur diyorlar, bilen bilmeyen herkes soruyor. Ha bilenler hariç aslında bilenlerin bir kısmı belki bilinçli belki de rol gereği hemen savunmaya geçiyor bilmeyenlerse sanki AB olmazsa kıyamet kopacakmış gibi bir dur hali sergiliyorlar.

 İnsan ister istemez hayret ediyor. Yani bunca konuşmalar, bunca mesailer ve koşuşturmaların arasında duyduğu en ufak bir olumsuzluğu ele alıp, “ eyvahhh, hah şimdi battık, gördünüz mü, olacağı buydu?” gibi saçma sapan vehimlere kapılıyor ve de sanki ne anladığı belliymiş gibi de ya üzülme numarası, ya da “Ohhh ohhhhhhhhhhhhhh, inşallah tarih vermezlerde hükümetin gidişi olur” diye sevinebiliyor.  Aslında o tarih verilip verilmemesi olayında da değil, hatta büyük kesim sanki 17 Aralık’ta Avrupa Birliği’ne girilip-girilmemesi gibi olayı değerlendirebiliyor. Yani, millet “bak, Ahmet’te biliyor ya” desin diye konuşanlar yüzünden tam olarak neyin olmakta olduğunu anlayamıyor. Kafalar karışık ama inanın bu yüzden karışık.Aslında durum hiç de öyle sanıldığı gibi değil ki!

 

Oysa Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasındaki olay çok basit ve de sade bir hadise.Biz 45 yıl önce Avrupa Topluluğu(O zaman ki adıyla AT)’na müracaat edip, bizide aranıza alın demişiz. Onlarda Türkiye’de sık sık  askeri darbeler olması ve Demokratik bir ortamın olmayışı nedeniyle bugüne dek bizim bu talebimize olumlu cevap verememişler. Ne olmuş, Ak Parti iktidarları, Abdullah Gül ile 58. TC Hükümeti ve Tayip Erdoğan’lı 59.TC Hükümeti, büyük bir kararlılıkla  Türkiye’yi AB’a taşımak için  Kopenhag kriterleri olarak tarihe geçen siyasi  adımları atmış, yasaları AB ile uyuma uygun hale getirmişler ve Avrupalılara “Hadi şimdi bize  müzakerelerin başlaması için tarih verin” demişler. Şimdi Avrupalı 25 ortak ülke de 17 Aralık 2004’te Türkiye ile ortaklık müzakerelerine başlamak için bir tarih vermeyi tartışıyor.

 

Türkiye’nin bu müzakerelerin başlanması konusunda verilecek tarihin 2005’in ilk altıncı ayı, yani  en geç Haziran’ı hedef alırken, Avrupa Birliği’nin bazı ülkeleri de bu müzakerelerin  “özel statü” ile verilmesini, ya da 2005’in sonu itibariyle verilmesini tartışıyor, Türkiye’de  gerek özel statü veya Haziran’dan sonraki müzakere tarihine olumlu bakmayacağını vurguluyor.

 

Şimdi tarih bizim istediğimiz şekilde verilmezse ne olur? Tarih verilmezse ne olur?  Türkiye’nin istediği gibi müzakereler başlarsa ne olur? Başlamazsa ne olur? Eğri oturup doğru konuşalım(Bu ifadeyi İbrahim amcam,Doğru oturalım doğru konuşalım)diye söylüyor bence de haklı) Türkiye, her halükarda hangi durum doğarsa doğsun bu müzakerelerden karlı çıkacak taraftır. Neden?

 

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne illa da girelim gibi bir kaygısı aslında yoktur. Türkiye, AB’ı isterken temel aldığı ölçü, kendi insanına insanca yaşam hakkının teminat altına alınmasını sağlayacak temel yasalara kavuşmaktı. Bunu da yaptı. AB, müzakere tarihini Türkiye’nin istediği gibi 2005’in Haziran’ından önceye verirse  adaylık sürecinde çıkarılan yasaların uygulanması noktasında biraz daha gayret sarfedecektir. Aksi halde, zaten yapılan yasal değişiklikleri baz alarak bunlara “Ankara kriterleri” adını vererek, bu kez  gelişmiş toplum olarak, Müslüman ülkelerin Dünya’daki öncü Model ülkesi olacak. Dolayısıyla da Müslüman ülkelerin öncüsü olarak gelişen Dünya’da halkı Müslüman olan ama Laik bir ülkede Demokrasi’nin bireylerin mutluluğuna vesile edileceği bir yönetimi geliştirecektir.

 

Türkiye insanı olarak bizler, hangi şart altında olursa olsun bugüne değin görmediğimiz bir medenilik düzeyi ile insan olmanın, mutlu ve huzurlu olmanın mücadelesini vermiş olacağız.Aslında bizde geçmişte zaten var olan ve ama çeşitli vesilelerle ve de tarihsel olaylar yüzünden kaybedilmiş örnek kimlikli ulus millet olmanın bahtiyarlığını yaşayacağız. Bunu yaparken AB ’a girsek ne olur girmesek ne olur. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ’ ın ifade ettiği gibi biz AB ’a tam üye olsak her birerimize dolarlar havadan yağmayacak ki? O halde, elbette geleceğe umutla bakarken Türkiye’ye Haziran 2005’ten önce verilecek müzakerelere başlanması tarihi elbette Dünya ülkeleri açısından ve Türkiye’nin itibarı açısından olumlu bir referans olacaktır ama tarih istediğimiz gibi verilmemiş olsa da ülkemizin kaybedecek bir şeyi yoktur.

 Ha “ değer yargıları açısından kaybedeceklerimiz yok mudur?” denilebilir elbette ama onlar zaten müzakere sürecinde tartışılacak ve karara bağlanacak konulardır. Onun için Türkiye’nin istediği zaman diliminde de olsa müzakere tarihi almış olması, esas kavganın başlangıcı da olacaktır.Ama bu kavga, bireylerin ne kadar özgürlüklerle sınırlandırılması konularıdır ki bu konular çok farklı açılardan elbette karışık ve de elbette zor tartışmaları da kapsar.Ama, biz millet olarak bu tür konuları da uzlaşı kültüründe tartışıp, rayına oturtacağız.Bunda da bireylerin empati kültürünün gelişiminin çok büyük katkısı olacak.Bunu da başarırız gibi geliyor bana.

Bu konu ile Hükümet’in gidip gitmemesi üzerinde hesaplar yapanlar varsa ki vardır, onlar avucunu yalasın . AB, tarih versin ya da vermesin bunun iç politikada hükümetin gidip gitmemesiyle uzaktan yakından alakası olmaz, boşuna hevese kapılıpta sonra hayal kırıklığına kapılmasınlar diye buradan uyarıyorum. Boş hayallere kimse kapılmasın. Bu Hükümet, Üsküdar’ı geçti. Kalın sağlıcakla.

Not : Bu yazım aynı zamanda  www.karadenizolay.com  ve http://www.kuzeyhaber.com  da yayınlanmaktadır.(mka)

Foto Galeri 

 

Yorum bırakın