Dinlenilmekten neden korkuluyor?


Demirel, ne yapmak istiyor?

M. Kemal AYÇEK-  16 Kasım 2009

Neymiş efendim “yargı, yargı’yı dinliyormuş”, evet dinlesin ne olmuş? Dinlenilmezmiymiş Türkiye’de yargı? Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanları dinleniyor da yargıçları neden dinlenemesin? Bu ülkenin Başbakanları dinleniyor, sıradan insanları dinleniyor da neden Yargıçlar dinlenmesin? Bu ülkenin Yargıçları, “sütten çıkmış ak kaşık”lar mıdır? Tabi dinlenecekler, tabi dinlenmesi gerekir. Herkesin dinlenmesine göz yumulurken yargı üyelerinin dinlenmiyor olmaları mantığa ters zaten öyle değil mi?

Türkiye Cumhuriyeti içinde kendileri için bir “özerk Cumhuriyet” kurmuş bir dizi dokunulmazlar elitleri, halkı her türlü baskı altına alacak her türlü yöntemi kendilerine reva görüp, bu ülkede istedikleri gibi keyif sürdüler. İstedikleri gibi “hukuk işlettiler”. Kararlara bile bakmadan, okumadan, önyargılarıyla kim bilir nice insanları mahkum ettiler. Yargıtay Ceza  Genel Kurulu Onursal Başkanı Osman Şirin, HSYK’dan veya Yarsav veya bazı hukuk dernekleri, birer önyargıyla, aslında “yasal” olmasına rağmen bazı hukuk insanlarının dinlenmeleri olayına “Telekulak” muamelesi yaptı. Öylece yorumladılar ve “hesap sormak”tan da söz ettiler. Zaten Bu ülkede ne oluyorsa bu “hesap sorma mantığı” ndan ileri gelmiyor mu?

Dışarıdan baktığınız da her biri koskoca adeta birer “Devlet” olan bu simaların topluma örnek olmaları gerekmez mi? Eğer, o koskoca dediğim hukuk insanlarının bir foyaları yoksa, bir yamuk düşünceleri ve söylemleri olmuyorduysa neden gocunuyorlar acaba? Yani o koskoca “devletlüler”in, dinlenilmekten duydukları rahatsızlıkları, bu ülke insanlarının “dinlenmesi”nden doğan kaygılarından mıdır yoksa salt kendi çıkar ve menfaatlerinin toplum önüne seriliyor olmasından mı? Devletin yüce makamlarını eğer Devlet işleri ile ilgili kullanıyorlarsa, bu devlet işlerinin ne açığı olacak ki gocunuyorlar böyle? Ha yok eğer o gocunmalarının arkasında kendi makam ve mevkilerine yakışmayan, “mahrem” konuşmalarsa o devlet makamlarında o konuşmaların ne işi var?

Yok, eğer herhangi bir “mahrem” konuşma yokta sadece “Devlet sırları” olacak konuşma yapıyorlardıysa o zaman bu dinlemeleri yapan Devlet memurları, başka bir ülkenin devlet memurları mıdır ki bundan kaygı duyuyorlar? Bu millet, kendini Devlet’in önüne koymuş insan tiplerinden çok çekti, artık bu tür insanlardan da bu devletin kurtarılması lazımdır. Hem de en kısa zaman da kurtulmalıdır. Devlet, tüm bireylerinin, tüm vatandaşlarının gözünde saygınlığına helal getirebilecek, Devlet ciddiyetini ve sorumluluğunu taşımaktan aciz insanlardan da kurtulmalıdır.

Burada yine şu dokunulmazlıklara değinmekte yarar var sanırım. Görüyor musunuz bu ülkenin “dokunulmaz” insanlarının nelere kadir olduklarını. Halka çuvaldızı reva görürlerken kendilerine iğnenin batırılmasından ne de rahatsızlık duydular. Kim bunlar? Evet, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Deniz Baykal, Uğur Dündar’ın bir programında bir araya gelmişlerdi ve orada bu dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda uzlaşmışlardı güya. Ama nerde, hala bir adım atmadılar!

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ikide bir de bunu dile getirip, başbakana göndermeler yapıyor ama başbakan da çıkıp ona, “biz seninle sadece milletvekillerinin dokunulmazlıkları konusunda değil bu ülkedeki tüm dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda mutabık kalmıştık ama sen durmadan ilada siyasetçilerin dokunulmazlığının kaldırılmasını diline doladın, senle bizim anlaşmamız böylemiydi?”  diye de sormuyor. Soruyorsa da bunu Baykal gibi tam izah edemiyor demek ki. Ama kalkmalı, bu ülkede sırtını zaten devlete dayamış insanların tümünün dokunulmazlıkları kaldırılmalıdır. Eğer, bu ülkede dokunulmazlık olacaksa o da sadece elinde silahı olmayan, devletten maaşa bağlanmamış, ama vergisini ödeyen, Devlet’e karşı vatandaşlık görevlerini hakkıyla yerine getiren vatandaşların dokunulmazlıklarının sağlanması gerekir. Türkiye’de bu dokunulmazlık olayı maalesef, kişi ve kurumların egolarının tatminine göre düzenlenmiştir.

Kendileri dokunulmaz oldukları halde her türlü devlet garantisi altına alınmış yaşam hakkına sahip kamu görevlileri, tabiî ki vatandaşa tepeden bakacaktır. Kendilerini hem devletin “özel” insanları sayacak ve elbette kendilerini Devletin önünde göreceklerdir. Bunu onlara yaptıran bu ülkedeki çarpık düzendir. Birisi silahını göstermiş dokunulmazlık hakkı almış, kimi terazisini göstermiş dokunulmazlık almış, kimi yıldızını göstermiş dokunulmazlık almış ama vatandaşlarsa bu dokunulmazlar arasında tek dokunulan olarak yaşamak zorunda bırakılmıştır. Yıllarca bu böyledir. Onun için belki de “bal tutan parmağını yalar” denilen özlüsözü hiç ama hiç unutmamış ve hep o sözün istikametinde görev yapmışlardır. Hangi makamda olunursa olunsun, Türkiye’de hep hor görülen, hep horlanan sıradan insanlar olmuş, sadece seçimlerde birer “oy deposu” görüldüklerinde dikkate alınmışlardır.

Kimse “dinlenilmek”ten korkmamalıdır. Hele bunlar devlet adına görev yapan insanlarsa asla bundan rahatsızlık duymamalıdırlar. Bu ülkede Cumhurbaşkanlarının, başbakanların yıllarca dinlenirken bunlara göz yumup, kendilerinin dinlenmesine feveran edenlerin böyle bir hakkı yoktur. Kimse, Devlet görevi yaparken devletin imkanlarını kendi çıkar ve menfaatleri için kullanamaz. Kimse makam telefonunu, kendi arkadaşlarıyla, eşiyle, kızıyla, sevgilisiyle kullanarak o hakkı kötüye kullanamaz. Kim kullanıyor ve hala “dinlenilmekten” rahatsızlık duyuyorsa, o belli ki o makamı da “devlet için kullanmıyordur” demektir. Yoksa, Devlet sırlarını ifşa edecek kadar da aptal değildir. Kimse, Devlet’in makamını, mevkisini, aracını, telefonunu özel işleri için, özel zevkleri için istismar edemez, kullanamaz. Ama duyulan rahatsızlıklara bakılırsa burada devlet işlerinden çok kendi özel işleri için telefonlarda konuşmuşluk paniği içinde hareket eden ve davranan bürokratlar var.

Eğer, Dürüstçe Devlet için görev yapıyor ve görüşmeler yapılıyorsa bunlardan rahatsızlık duyulabilir mi? Ama dinlenilmekten bir rahatsızlık duyuluyorsa o zaman bu ülkenin sıradan insanları, o insanlar hakkında hangi kanaati taşırlar. O insanlar, kendileri sadece birer “insan”mı dır yoksa Türkiye Cumhuriyeti’nin en yüksek ve saygın makamlarındaki Bu devleti, kendi şahsiyetlerinde  temsil eden insanlar mıdır? Sade “insan” olarak dinlenmelerine sonuna kadar karşıyım ama taşıdıkları  şahsiyetlerindeki “Devlet” sorumluluğuna ters davranıyorda dinleniyorlarsa sonuna kadar da dinlenmelerine taraftarım ve dinlenmelidirler. Kimse, el altından devlet makamlarını kullanarak bu ülkede müphem işler çevirme hakkına sahip değildir. Kalın sağlıcakla.

Not: Bu yazım aynı zaman da www.karadenizolay.com , www.karadenizolay.net , www.kuzeyhaber.com , www.24haber.net ve Hizmet Gazetesi’nde yayınlanmaktadır.(mka)

Dinlenilmekten neden korkuluyor?

M. Kemal AYÇEK-  16 Kasım 2009

Neymiş efendim “yargı, yargı’yı dinliyormuş”, evet dinlesin ne olmuş? Dinlenilmezmiymiş Türkiye’de yargı? Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanları dinleniyor da yargıçları neden dinlenemesin? Bu ülkenin Başbakanları dinleniyor, sıradan insanları dinleniyor da neden Yargıçlar dinlenmesin? Bu ülkenin Yargıçları, “sütten çıkmış ak kaşık”lar mıdır? Tabi dinlenecekler, tabi dinlenmesi gerekir. Herkesin dinlenmesine göz yumulurken yargı üyelerinin dinlenmiyor olmaları mantığa ters zaten öyle değil mi?

Türkiye Cumhuriyeti içinde kendileri için bir “özerk Cumhuriyet” kurmuş bir dizi dokunulmazlar elitleri, halkı her türlü baskı altına alacak her türlü yöntemi kendilerine reva görüp, bu ülkede istedikleri gibi keyif sürdüler. İstedikleri gibi “hukuk işlettiler”. Kararlara bile bakmadan, okumadan, önyargılarıyla kim bilir nice insanları mahkum ettiler. Yargıtay Ceza  Genel Kurulu Onursal Başkanı Osman Şirin, HSYK’dan veya Yarsav veya bazı hukuk dernekleri, birer önyargıyla, aslında “yasal” olmasına rağmen bazı hukuk insanlarının dinlenmeleri olayına “Telekulak” muamelesi yaptı. Öylece yorumladılar ve “hesap sormak”tan da söz ettiler. Zaten Bu ülkede ne oluyorsa bu “hesap sorma mantığı” ndan ileri gelmiyor mu?

Dışarıdan baktığınız da her biri koskoca adeta birer “Devlet” olan bu simaların topluma örnek olmaları gerekmez mi? Eğer, o koskoca dediğim hukuk insanlarının bir foyaları yoksa, bir yamuk düşünceleri ve söylemleri olmuyorduysa neden gocunuyorlar acaba? Yani o koskoca “devletlüler”in, dinlenilmekten duydukları rahatsızlıkları, bu ülke insanlarının “dinlenmesi”nden doğan kaygılarından mıdır yoksa salt kendi çıkar ve menfaatlerinin toplum önüne seriliyor olmasından mı? Devletin yüce makamlarını eğer Devlet işleri ile ilgili kullanıyorlarsa, bu devlet işlerinin ne açığı olacak ki gocunuyorlar böyle? Ha yok eğer o gocunmalarının arkasında kendi makam ve mevkilerine yakışmayan, “mahrem” konuşmalarsa o devlet makamlarında o konuşmaların ne işi var?

Yok, eğer herhangi bir “mahrem” konuşma yokta sadece “Devlet sırları” olacak konuşma yapıyorlardıysa o zaman bu dinlemeleri yapan Devlet memurları, başka bir ülkenin devlet memurları mıdır ki bundan kaygı duyuyorlar? Bu millet, kendini Devlet’in önüne koymuş insan tiplerinden çok çekti, artık bu tür insanlardan da bu devletin kurtarılması lazımdır. Hem de en kısa zaman da kurtulmalıdır. Devlet, tüm bireylerinin, tüm vatandaşlarının gözünde saygınlığına helal getirebilecek, Devlet ciddiyetini ve sorumluluğunu taşımaktan aciz insanlardan da kurtulmalıdır.

Burada yine şu dokunulmazlıklara değinmekte yarar var sanırım. Görüyor musunuz bu ülkenin “dokunulmaz” insanlarının nelere kadir olduklarını. Halka çuvaldızı reva görürlerken kendilerine iğnenin batırılmasından ne de rahatsızlık duydular. Kim bunlar? Evet, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Deniz Baykal, Uğur Dündar’ın bir programında bir araya gelmişlerdi ve orada bu dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda uzlaşmışlardı güya. Ama nerde, hala bir adım atmadılar!

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ikide bir de bunu dile getirip, başbakana göndermeler yapıyor ama başbakan da çıkıp ona, “biz seninle sadece milletvekillerinin dokunulmazlıkları konusunda değil bu ülkedeki tüm dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda mutabık kalmıştık ama sen durmadan ilada siyasetçilerin dokunulmazlığının kaldırılmasını diline doladın, senle bizim anlaşmamız böylemiydi?”  diye de sormuyor. Soruyorsa da bunu Baykal gibi tam izah edemiyor demek ki. Ama kalkmalı, bu ülkede sırtını zaten devlete dayamış insanların tümünün dokunulmazlıkları kaldırılmalıdır. Eğer, bu ülkede dokunulmazlık olacaksa o da sadece elinde silahı olmayan, devletten maaşa bağlanmamış, ama vergisini ödeyen, Devlet’e karşı vatandaşlık görevlerini hakkıyla yerine getiren vatandaşların dokunulmazlıklarının sağlanması gerekir. Türkiye’de bu dokunulmazlık olayı maalesef, kişi ve kurumların egolarının tatminine göre düzenlenmiştir.

Kendileri dokunulmaz oldukları halde her türlü devlet garantisi altına alınmış yaşam hakkına sahip kamu görevlileri, tabiî ki vatandaşa tepeden bakacaktır. Kendilerini hem devletin “özel” insanları sayacak ve elbette kendilerini Devletin önünde göreceklerdir. Bunu onlara yaptıran bu ülkedeki çarpık düzendir. Birisi silahını göstermiş dokunulmazlık hakkı almış, kimi terazisini göstermiş dokunulmazlık almış, kimi yıldızını göstermiş dokunulmazlık almış ama vatandaşlarsa bu dokunulmazlar arasında tek dokunulan olarak yaşamak zorunda bırakılmıştır. Yıllarca bu böyledir. Onun için belki de “bal tutan parmağını yalar” denilen özlüsözü hiç ama hiç unutmamış ve hep o sözün istikametinde görev yapmışlardır. Hangi makamda olunursa olunsun, Türkiye’de hep hor görülen, hep horlanan sıradan insanlar olmuş, sadece seçimlerde birer “oy deposu” görüldüklerinde dikkate alınmışlardır.

Kimse “dinlenilmek”ten korkmamalıdır. Hele bunlar devlet adına görev yapan insanlarsa asla bundan rahatsızlık duymamalıdırlar. Bu ülkede Cumhurbaşkanlarının, başbakanların yıllarca dinlenirken bunlara göz yumup, kendilerinin dinlenmesine feveran edenlerin böyle bir hakkı yoktur. Kimse, Devlet görevi yaparken devletin imkanlarını kendi çıkar ve menfaatleri için kullanamaz. Kimse makam telefonunu, kendi arkadaşlarıyla, eşiyle, kızıyla, sevgilisiyle kullanarak o hakkı kötüye kullanamaz. Kim kullanıyor ve hala “dinlenilmekten” rahatsızlık duyuyorsa, o belli ki o makamı da “devlet için kullanmıyordur” demektir. Yoksa, Devlet sırlarını ifşa edecek kadar da aptal değildir. Kimse, Devlet’in makamını, mevkisini, aracını, telefonunu özel işleri için, özel zevkleri için istismar edemez, kullanamaz. Ama duyulan rahatsızlıklara bakılırsa burada devlet işlerinden çok kendi özel işleri için telefonlarda konuşmuşluk paniği içinde hareket eden ve davranan bürokratlar var.

Eğer, Dürüstçe Devlet için görev yapıyor ve görüşmeler yapılıyorsa bunlardan rahatsızlık duyulabilir mi? Ama dinlenilmekten bir rahatsızlık duyuluyorsa o zaman bu ülkenin sıradan insanları, o insanlar hakkında hangi kanaati taşırlar. O insanlar, kendileri sadece birer “insan”mı dır yoksa Türkiye Cumhuriyeti’nin en yüksek ve saygın makamlarındaki Bu devleti, kendi şahsiyetlerinde  temsil eden insanlar mıdır? Sade “insan” olarak dinlenmelerine sonuna kadar karşıyım ama taşıdıkları  şahsiyetlerindeki “Devlet” sorumluluğuna ters davranıyorda dinleniyorlarsa sonuna kadar da dinlenmelerine taraftarım ve dinlenmelidirler. Kimse, el altından devlet makamlarını kullanarak bu ülkede müphem işler çevirme hakkına sahip değildir. Kalın sağlıcakla.

Not: Bu yazım aynı zaman da www.karadenizolay.com , www.karadenizolay.net , www.kuzeyhaber.com , www.24haber.net ve Hizmet Gazetesi’nde yayınlanmaktadır.(mka)

Dinlenilmekten neden korkuluyor?

M. Kemal AYÇEK-  16 Kasım 2009

Neymiş efendim “yargı, yargı’yı dinliyormuş”, evet dinlesin ne olmuş? Dinlenilmezmiymiş Türkiye’de yargı? Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanları dinleniyor da yargıçları neden dinlenemesin? Bu ülkenin Başbakanları dinleniyor, sıradan insanları dinleniyor da neden Yargıçlar dinlenmesin? Bu ülkenin Yargıçları, “sütten çıkmış ak kaşık”lar mıdır? Tabi dinlenecekler, tabi dinlenmesi gerekir. Herkesin dinlenmesine göz yumulurken yargı üyelerinin dinlenmiyor olmaları mantığa ters zaten öyle değil mi?

Türkiye Cumhuriyeti içinde kendileri için bir “özerk Cumhuriyet” kurmuş bir dizi dokunulmazlar elitleri, halkı her türlü baskı altına alacak her türlü yöntemi kendilerine reva görüp, bu ülkede istedikleri gibi keyif sürdüler. İstedikleri gibi “hukuk işlettiler”. Kararlara bile bakmadan, okumadan, önyargılarıyla kim bilir nice insanları mahkum ettiler. Yargıtay Ceza  Genel Kurulu Onursal Başkanı Osman Şirin, HSYK’dan veya Yarsav veya bazı hukuk dernekleri, birer önyargıyla, aslında “yasal” olmasına rağmen bazı hukuk insanlarının dinlenmeleri olayına “Telekulak” muamelesi yaptı. Öylece yorumladılar ve “hesap sormak”tan da söz ettiler. Zaten Bu ülkede ne oluyorsa bu “hesap sorma mantığı” ndan ileri gelmiyor mu?

Dışarıdan baktığınız da her biri koskoca adeta birer “Devlet” olan bu simaların topluma örnek olmaları gerekmez mi? Eğer, o koskoca dediğim hukuk insanlarının bir foyaları yoksa, bir yamuk düşünceleri ve söylemleri olmuyorduysa neden gocunuyorlar acaba? Yani o koskoca “devletlüler”in, dinlenilmekten duydukları rahatsızlıkları, bu ülke insanlarının “dinlenmesi”nden doğan kaygılarından mıdır yoksa salt kendi çıkar ve menfaatlerinin toplum önüne seriliyor olmasından mı? Devletin yüce makamlarını eğer Devlet işleri ile ilgili kullanıyorlarsa, bu devlet işlerinin ne açığı olacak ki gocunuyorlar böyle? Ha yok eğer o gocunmalarının arkasında kendi makam ve mevkilerine yakışmayan, “mahrem” konuşmalarsa o devlet makamlarında o konuşmaların ne işi var?

Yok, eğer herhangi bir “mahrem” konuşma yokta sadece “Devlet sırları” olacak konuşma yapıyorlardıysa o zaman bu dinlemeleri yapan Devlet memurları, başka bir ülkenin devlet memurları mıdır ki bundan kaygı duyuyorlar? Bu millet, kendini Devlet’in önüne koymuş insan tiplerinden çok çekti, artık bu tür insanlardan da bu devletin kurtarılması lazımdır. Hem de en kısa zaman da kurtulmalıdır. Devlet, tüm bireylerinin, tüm vatandaşlarının gözünde saygınlığına helal getirebilecek, Devlet ciddiyetini ve sorumluluğunu taşımaktan aciz insanlardan da kurtulmalıdır.

Burada yine şu dokunulmazlıklara değinmekte yarar var sanırım. Görüyor musunuz bu ülkenin “dokunulmaz” insanlarının nelere kadir olduklarını. Halka çuvaldızı reva görürlerken kendilerine iğnenin batırılmasından ne de rahatsızlık duydular. Kim bunlar? Evet, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Deniz Baykal, Uğur Dündar’ın bir programında bir araya gelmişlerdi ve orada bu dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda uzlaşmışlardı güya. Ama nerde, hala bir adım atmadılar!

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ikide bir de bunu dile getirip, başbakana göndermeler yapıyor ama başbakan da çıkıp ona, “biz seninle sadece milletvekillerinin dokunulmazlıkları konusunda değil bu ülkedeki tüm dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda mutabık kalmıştık ama sen durmadan ilada siyasetçilerin dokunulmazlığının kaldırılmasını diline doladın, senle bizim anlaşmamız böylemiydi?”  diye de sormuyor. Soruyorsa da bunu Baykal gibi tam izah edemiyor demek ki. Ama kalkmalı, bu ülkede sırtını zaten devlete dayamış insanların tümünün dokunulmazlıkları kaldırılmalıdır. Eğer, bu ülkede dokunulmazlık olacaksa o da sadece elinde silahı olmayan, devletten maaşa bağlanmamış, ama vergisini ödeyen, Devlet’e karşı vatandaşlık görevlerini hakkıyla yerine getiren vatandaşların dokunulmazlıklarının sağlanması gerekir. Türkiye’de bu dokunulmazlık olayı maalesef, kişi ve kurumların egolarının tatminine göre düzenlenmiştir.

Kendileri dokunulmaz oldukları halde her türlü devlet garantisi altına alınmış yaşam hakkına sahip kamu görevlileri, tabiî ki vatandaşa tepeden bakacaktır. Kendilerini hem devletin “özel” insanları sayacak ve elbette kendilerini Devletin önünde göreceklerdir. Bunu onlara yaptıran bu ülkedeki çarpık düzendir. Birisi silahını göstermiş dokunulmazlık hakkı almış, kimi terazisini göstermiş dokunulmazlık almış, kimi yıldızını göstermiş dokunulmazlık almış ama vatandaşlarsa bu dokunulmazlar arasında tek dokunulan olarak yaşamak zorunda bırakılmıştır. Yıllarca bu böyledir. Onun için belki de “bal tutan parmağını yalar” denilen özlüsözü hiç ama hiç unutmamış ve hep o sözün istikametinde görev yapmışlardır. Hangi makamda olunursa olunsun, Türkiye’de hep hor görülen, hep horlanan sıradan insanlar olmuş, sadece seçimlerde birer “oy deposu” görüldüklerinde dikkate alınmışlardır.

Kimse “dinlenilmek”ten korkmamalıdır. Hele bunlar devlet adına görev yapan insanlarsa asla bundan rahatsızlık duymamalıdırlar. Bu ülkede Cumhurbaşkanlarının, başbakanların yıllarca dinlenirken bunlara göz yumup, kendilerinin dinlenmesine feveran edenlerin böyle bir hakkı yoktur. Kimse, Devlet görevi yaparken devletin imkanlarını kendi çıkar ve menfaatleri için kullanamaz. Kimse makam telefonunu, kendi arkadaşlarıyla, eşiyle, kızıyla, sevgilisiyle kullanarak o hakkı kötüye kullanamaz. Kim kullanıyor ve hala “dinlenilmekten” rahatsızlık duyuyorsa, o belli ki o makamı da “devlet için kullanmıyordur” demektir. Yoksa, Devlet sırlarını ifşa edecek kadar da aptal değildir. Kimse, Devlet’in makamını, mevkisini, aracını, telefonunu özel işleri için, özel zevkleri için istismar edemez, kullanamaz. Ama duyulan rahatsızlıklara bakılırsa burada devlet işlerinden çok kendi özel işleri için telefonlarda konuşmuşluk paniği içinde hareket eden ve davranan bürokratlar var.

Eğer, Dürüstçe Devlet için görev yapıyor ve görüşmeler yapılıyorsa bunlardan rahatsızlık duyulabilir mi? Ama dinlenilmekten bir rahatsızlık duyuluyorsa o zaman bu ülkenin sıradan insanları, o insanlar hakkında hangi kanaati taşırlar. O insanlar, kendileri sadece birer “insan”mı dır yoksa Türkiye Cumhuriyeti’nin en yüksek ve saygın makamlarındaki Bu devleti, kendi şahsiyetlerinde  temsil eden insanlar mıdır? Sade “insan” olarak dinlenmelerine sonuna kadar karşıyım ama taşıdıkları  şahsiyetlerindeki “Devlet” sorumluluğuna ters davranıyorda dinleniyorlarsa sonuna kadar da dinlenmelerine taraftarım ve dinlenmelidirler. Kimse, el altından devlet makamlarını kullanarak bu ülkede müphem işler çevirme hakkına sahip değildir. Kalın sağlıcakla.

 

Yorum bırakın